Devlet mekanizmasının tamamen çöktüğü memleketimizde tarikat ve cemaatler; daha eski hükümetler zamanında göz yumularak, AK Parti devrinde ise bizzat bile isteye tüm kurumlarımıza sızdırılmış bulunmaktadır. Gelinen noktada, bakanlıkların çeşitli cemaatler elinde paylaşılmış olduğunu sağır sultan dahi bilmektedir. Bu bağlamda Sağlık Bakanlığının Menzil Tarikatı tarafından kuşatıldığı yıllardır konuşulduğu gibi; Yargıtay tarafından Anayasa Mahkemesi kararlarının tanınmadığı utanç verici sürecin, Menzilciler ile Hak-Yol Grubu arasındaki gerilimden kaynaklandığı iddia edilmektedir.
Türk Silahlı Kuvvetleri, tarikat yapılanmaları düşünüldüğünde en ciddi endişeyi uyandıran devlet kurumudur. Zira yakın zamanda Fethullahçılar eliyle yaşatılanlar henüz hatırlardan silinmemiştir. Öte yandan Türkiye’de millî savunmanın önemi de herkesin malumudur.
Fethullahçılar ve Kumpaslar
Ne var ki tarikatların hedeflediği kurumların en kritiği ve belki de en güçlüsü de daima Türk Silahlı Kuvvetleri olagelmiştir. Fethullahçılar’ın en büyük hedefi de orduya sızmak, cumhuriyetçi ve vatansever kadroları tasfiye etmek olmuştur. Bu tasfiyeler adım adım; sayısız yalan, iftira ve kumpasla gerçekleştirilmiştir. Ergenekon, Balyoz, Askeri Casusluk Davaları gibi büyük kumpaslar bir yana, daha bireysel olaylarla sayısız askerî öğrencinin ve subayın hayatı kaydırılmıştır.
Ne yazık ki bu kumpasların faillerinin tümü cezalandırılamamıştır. Hatta bugün dahi siyaset, medya, akademi gibi sahnelerde; dün Fethullahçılar ile işbirliği yaptığını gizleme gereği bile hissetmeyen birçok isim bulunmaktadır.
Gerilimin Kaynağı ve Teğmenlerin Yemin Töreni
Diğer yandan tarikatların ordu içinde yapılanmaya devam ettiği de bilinmektedir. Nitekim geçtiğimiz yıl Tuzla Piyade Okulu’nda “yakasına Atatürk resmi iliştirmek istemeyen” gruplar ile vatansever subaylar arasında yaşanan gerginlik, ordudaki tarikat yapılanmasını gözler önüne sermiştir. Anlaşıldığı üzere bu yapılanmalardan üst kademeler de haberdardır.
Elbette bu yapılanmalara dahil olanlarla aynı okullarda okuyan, aynı eğitimden geçen, aynı yerlerde görev yapan vatansever subaylar da bu durumdan haberdar ve rahatsızdır. Son olarak 2024 yılında yapılan Harp Okulları yemin töreninde bir grup genç subay; yürürlükten kaldırılmış bulunan, Atatürk’e ve ulusa bağlılığa yönelik ifadelerden ibaret olan bir yemin daha etmişlerdir. Bu subaylara, Kara Harp Okulu birincisi kadın teğmen Ebru Eroğlu önderlik etmiştir.
Bunun ardından yaşanan infial neticesinde, yemine iştirak eden subaylar ve amirlerinin ihraç istemiyle disipline sevk edilmiştir.
Bu subayların ihraç istemiyle disipline sevkedilmesi, bir utanç vesikasından ibarettir. Ulusun fertlerinin, hele ki bir askerin kurucu babalara hürmetini ilan etmesi; bir disiplinsizlik değil, olsa olsa nişan ve madalyaların en kutlusudur.
Tanıdık Taktikler, Bilindik Zihniyet
Törenin ardından Harp Okulları’nı birincilikle bitirmiş kadın subaylarımıza gösterilen düşmanlık ve çekemezlik, yapılan hakaretler ve atılan iftiralar; toplumu “sene sanki 2010” dedirtecek noktaya gelmiştir. Nitekim etkili oldukları yıllarda Fethullahçılar da askerlere kumpas kurmayı, onları hedef göstermeyi, özellikle kadın subayları iftira ederek yıldırmayı strateji olarak benimsemişti.
Harp Okulları’nı birincilikle bitiren kadın subaylara ve Atatürk ile ulusa bağlılığını bir yeminle taçlandırmak isteyen alnı pak subaylara saldıran, kin kusan, iftira atan ve hakaret eden zihniyet; bir mirasın temsilcisidir. Bu miras, Cumhuriyete duyulan katıksız nefretin birikiminden ibarettir.
Bu nefreti doğduğu yerde boğup yok edeceğiz.